24 Haziran 2018 Pazar

Yüzyıllık Yalnızlık

Eğer Gabriel García Márquez'in Yüzyıllık Yalnızlık kitabını okuduysanız kendinizi tebrik edebilirsiniz. Fakat durağan bir dili, çok karakteri ya da sonu nereye gittiği kestirilemeyen akışı sebebiyle değil, hayatınıza böyle enteresan bir sülalenin hikayesini bilerek devam edeceğiniz için. Yanında Marquez'in, adlandırmak dilinizin ucunda duran ama tam olarak ne olarak tanımlamanız gerektiğini kestiremediğiniz anlatımı da yanında promosyon olarak geliyor.



Çok karakterli bir kitap ama hepsi nakış nakış işlenmiş, hepsini o kadar özümsüyorsunuz ki bir süre sonra kendinizi aileden birisi gibi hissetmeye başlayıp, aile bireylerinin başına gelen her olayda sanki kendi ailenizden birisiymiş gibi hepsi için tek tek, ayrı ayrı üzülüyorsunuz. Sonlara doğru biraz bu hangi Aureliano'ydu oluyorsunuz ama bir şekilde hangisi olduğunu da anlıyorsunuz.

Kitap daha sonra olacakları başından söyleyip, başka konuya atlayıp, sırası gelince başında söylediği olaya detaylı bir şekilde değinen ilginç bir anlatıma sahip. Normalde spoiler pek çoğumuzu rahatsız eder ama Marquez bunu çok güzel yerleştirmiş, bu yüzden merakla spoiler verdiği yere gelmek için elimden bırakamadan okudum.

Kitaplarda başka kitaplar mı arıyorum yazarlar mı başka yazarlardan etkileniyor bilemiyorum ama geçtiğimiz ay okuduğumuz Sevgili Arsız Ölüm neredeyse Moconda'dan çıkma diyebilirim.

Atiye ve Ursula ruh ikizi olabilir ya da ben saçmalıyor olabilirim, ama köye arada bir hediyeler gelmesi ve köylünün ilk kez gördükleri eşyaları hayretle incelemesi "Melquiades karakteri Huvat'da yeniden can bulmaya çalışıyor olabilir mi?" sorusunu düşürdü aklıma. Şimdi bu kitabı Orhan Pamuk yazmış olsa hemen (ç)alıntı diye yaygara kopartılırdı ama neyse bu başka bir tartışmanın konusu, iyice dağıtmadan kitaba döneyim ben.

Çok sevdiğim bir arkadaşım bu kitap için yazdığı incelemesinde;

"Bu kitabı anlatmak için yüzyılımı bile sarf edebilirim. Ama aynı zamanda sadece 1 dakikamı da harcayabilirim. İşte öyle bir kitaptır bu. " demiş.

Sonuna kadar katılıyorum kitap hakkında ne anlatmak istesem hep biraz eksik anlatmış olacağım gibi hissediyorum şuan yazarken.

Ama arkadaşlar ben size bir sır vermek istiyorum, daha doğrusu bir gerçeği açıklamak...

Kitaptaki "Muz Şirketi" var ya hani o aslında Macondo'da değil hemen yanı başımızda. Onlar geldiler, bizim yanı başımıza yerleştiler ve gün geçtikçe azıttılar, herkesi kendi istedikleri şekle büründürmeye ant içtiler ve bir daha da gitmediler. Dünya üzerinde herhangi bir yerde hala üç binden fazla kişi şirketin bekası için öl(dürülü)üyor. Belki her hafta, belki her ay, belki her yıl hatta belki 1 günde ama ölüyorlar işte ve basın-takım elbiseli avukatlar ve halk hala aynı iddiayı sürdürmeye devam ediyor.
"Burada hiç ölen olmadı." !!

Sonra herkes mutlu, huzurlu, sorunsuz hayatına dönüyor ve gerçeği bilenler dahi kendinden şüphe eder duruma düşüyor.

Hatta daha da ileri giderek Muz Cumhuriyeti'nde karın tokluğuna çalışan gönüllü, kör ve modern köleleriz hepimiz diyorum. Avuntu olsun diye, isyan etmeyelim diye Muz Şirketi'nin cafcaflı oyuncaklarına vereceğimiz parayı kazandığımızı zannetsek de aslında zaten ceplerine geri dönecek olan parayı ödünç almış oluyoruz. Bunlarla ilgili güzel örneklendirmeler olsa da okusak derseniz eğer sizlere Yuval Noah Harari'nin (kıymetlimiss) Sapiens ve Homo Deus ikilisini tavsiye edebilirim.

Böyle böyle kendimiz dahi farkına varamadan, kendimiz isteyerek "Yüzyıllık Yalnızlık"lara sıkışıp kaldığımız beton mezarlar arasında avuntu arıyoruz buhranlarımıza.

Kitapta da bahsedildiği gibi, durup bir saniye yüreğimizi kollasak belki de ölmeden çürümekten kurtulacağız; ama unutuluyor işte her şey, insan inanmaya da hevesli, önemli olanın ne olduğu konusunda kafası karışıyor hep.

İşte kitapta olan da buydu belki Buendio soyuna... Sorun ensest, hırs, kibir, muz şirketi gibi gözükse de, belki sadece sahip oldukları şeyin neredeyse cennete rakip olacak güçte olduğunu fark edememeleri ve yalancı cennete aldanmalarıydı.

Bilmiyorum, zaten kim neyi ne kadar bilebilir, kriter ne bunlar hep cevapsız sorular.

Ben hissediyorum bundan sonra Buendio sülalesini hep özleyeceğim, belki zaman gelecek hikayelerini tekrar okuyacağım ya da karakterlerden biriyle irtibat kurabilmek için rastgele bir yerini açıp okuyacağım kitabın.

Siz de çok bekletmeyin; onlar tanışmak ve çılgın soylarının hikayesini anlatmak için sizi bekliyor olacaklar. 💁

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Gerhart Hauptmann Hakkında Bir Özetleme

1 yıl olmuş neredeyse buralara uğramayalı..  Gerhart Hauptmann 'ın Dokumacılar kitabını okuyup, yazarın biyografisinden çok etkilendi...

Diri Gömülen