28 Kasım 2018 Çarşamba

Kendime Yeni Bir Ben Lazım

İlk ne zaman, nasıl karar verdim hatırlayamıyorum. Saçma geçen bir gün daha bitti düşüncesiyle yastığa başımı koyduğum gecelerden birisinde miydi? Gülümseyerek dinlediğim bir sohbetin ortasında aklımın çok uzaklarda takılı olduğunu fark ettiğim anda mı geçmişti aklımdan? Belki de gördüğüm rüyanın ne anlama geldiğine baktığım sabah kuvvetlenmişti bu fikir.. 

“Kişinin şansına rivayet edilir, şansınıza güveniniz ve risk almaktan çekinmeyiniz.” 

Çok inandığımdan değil de inanmaya ihtiyacım olduğundan belki bir işaret olarak yorumlamıştım rüya tabirini. Belki de çok uzun zamandır aklımın kuytu köşesindeydi ama ben onu görmezden geldim, evet evet görmezden geldim. Korkuyordum çünkü. Yeniden başladığımda bitirdiğimden daha kötü durumda olursam diye korkuyordum. Hala korkuyorum ama yapmak zorundayım. Denemeden bilemezsin diye savuşturmaya çalışıyorum endişelerimi. 

Denemek zorundayım. Çalıştığım işte devam etmem için tek bir motivasyonum yok. Yeni gelen iş teklifini değerlendirmeliyim. Zaten burada olabileceğim en üst pozisyona geldim, çalışma arkadaşlarımı da sevmiyorum, her gün sığlıklarında boğulmamak için verdiğim mücadeleden de bezdim. Böyle devam edemez, daha nereye kadar götürebileceğim. Yeni bir başlangıç, yeni insanlar iyi gelecektir. Tekrar yeni bir başlangıca ihtiyaç duyana kadar oyalayacaktır beni. Yapmalıyım. Böyle mutsuz devam etmemeliyim. Benim de buraya katabileceğim yeni bir şey kalmadı, gereğinden uzun bir ilişki oldu. Şu bıkkınlık olmasaydı aslında. Ama bıkkınlık var, korku da var. Buradaki gibi rahat olamazsam, pişman olursam. Ya başarılı bulmazlar da yol verirlerse. Çok kısa süre içinde iş bulma stresi çekmek de istemem.

Sonra başka bir şehir belki… Pek çok şehirde şubesi var nasılsa yeni yerin, oradaki aynı pozisyon için başvurabilirim. Bir yaştan sonra aileyle de olmuyor zaten, yeni bir şehir, yeni başlangıçlar. Bizim çocuklar da zaten ne zamandır buraya taşın diye ısrar edip duruyorlar, oradaki şubeye başlarım. Mutlu olduğum insanlarla olursam daha az yorar beni belki hayat. Sorular yok, açıklamalar yok.. Yoruldum bunlardan. Gerçi insan bazen konuşup anlatmak da istiyor, derdini anlatmak, sevincini anlatmak, kızgınlığını paylaşmak, fikir almak… Ama bıkkınlık var işte bıkkınlık olmasaydı yine idare edebilirdim. Zaten tartışmadan konuşabildiğimiz de yok hangi konuşmaktan bahsediyorum ki. Bahane bulma! Uzaklık en güzeli, hem özleriz biraz birbirimizi, her gün birbiriyle sürdürmeye çalıştığı ortak yaşantı bunaltıyor insanı.

Ama tabi daha iyi bir kazanca sahip olacak olsam da biraz daha sıkıntı da yaşayabilirim. Masraflar artacak çünkü. Mümkün mü ki? Ya daha kötü olursa vaz mı geçsem acaba? Başaramayıp geri dönmek, her gün ben sana demiştimlere maruz kalmak da var. O zaman katlanmak daha da zor olur. Sen bıkkınlık neymiş o zaman gör. Yok yok neden vazgeçiyorum ne kadar kötü olabilir, alışırım. Hepsine alışıyor insan. 

Sertap Erener de yıllar önce şarkısını yapmamış mıydı? Kendisine yeni bir Sertap lazımdı, bulabildi mi acaba. Bana da şans lazım Sertap, yeni bir hayat, yeni bir ben lazım. Ne diyorsun? 

Biraz zaman geçince yeniden yeni bir başlangıç ihtiyacı duyarım muhtemelen ama olsun bu başlangıç beni epeyce idare eder en azından. Başka bir şehir macerası, yeni bir ev, taşınma, yeni iş, yeni ortam alışana kadar zaten epey süre geçer. Sonrasına bakarız. Yeniden bıkkınlık duyana kadar bir kaç yıl geçer. Sonrasını birkaç yıl sonra düşünürüm. Yeter bu kukumav kuşu gibi haftalardır düşünüp durduğum, evet kararlıyım yeni bir sayfa açacağım ve bu saçma monotonluktan kurtaracağım kendimi.

Yeni bir ortam, yeni insanlar… Her söyledikleri batmayana kadar, her hareketlerine sinir olmayana kadar yeni yüzler... Bıkana kadar.

Yarın müsait bir arada yöneticimin odasına gidiyorum ve işi bırakmak istediğimi haber veriyorum, iş yerine gidince ilk işim istifamı yazmak olsun hatta. Ama önce evdekilerle konuşmalıyım, epeyce itiraz edecekler ama kulak asmamalıyım. Kararım kesin bu sefer, sağlam durmam gerek itirazlar karşısında. Yeni bir başlangıç yapacağım; nereden mi çıktı bu şimdi. Mutlu değilim derim, zorla değil sonuçta. Ben doğru bir karar olduğuna inanıyorum, yapacağım,yeni bir başlangıç yapacağım. İstifa edeceğim, başka bir şehre yerleşeceğim, yeni bir hayat kuracağım. Hele önce evdekilerle bir konuşayım da… Önce iş yerine haber vereyim de… Yapacağım.. Ne olacaksa olacak, başlamam lazım.

27 Kasım 2018 Salı

Bir Masalın Kahramanı Olmak



“Hepimiz kendi yazdığımız masalların kahramanı değil miyiz aslında?” diye yazdı kadın. Durdu. Ne yazacağını bilemiyordu, aklında kurduğu bir hikaye yoktu. Kelimelerin bir yerden sonra kendiliğinden parmaklarından akacağına inanıyordu yine de. 



“Bir masal kahramanı olmak isterdim," yazdı. "böylece tüm olağanüstülüklere ve imkansızlıklara rağmen sonunda mutlu olabilirdik." Olalım lütfen. "Bir masal kahramanı olabilmek için ilk önce bir masal bulup yerleşmeliydim içine. 



Rapunzel geldi aklıma. Kendisini duvarların arkasına saklayan ve sadece kendisi isterse dünyasına adım atabileceğin masal kahramanı. Şimdi aklından Rapunzel kendisi istememişti duvarların arasında yaşamayı; o, masaldaki kuleye hapsedilmişti, diye geçirebilirsin. Peki sence, kendimizi anlatamadığımız, anlaşılamadığımız, konuşamadığımız, sevemediğimiz sevilemediğimiz tüm o insanlar tarafından kendi kulelerimize kapanmaya mecbur kalmış, hapsolmuş durumda değil miyiz zaten? Ha cadı tarafından bir kuleye kapatılmışsın, ha etrafına görünmez duvarlar örmüşsün! Ne fark eder hapsolduktan sonra kendi içine? İşte ben duvarlarımın arasında mutlu olduğum bir sabah gördüm seni kulemin penceresinden. Bir şarkı tutturdum adı umut, istedim ki umut kulağından kalbine ulaştığında duvarlarımı aşıp yanıma gelmek iste. Duvarlarımın arkasından çıkmak istedim. Sen aşmak istemeliydin sadece, benim saçım ikimizi de mutlu etmeye yetecek kadar uzundu. Masallarda imkansız yoktur nasılsa bu da olmazsa başka bir yol bulur yıkardık aramızdaki duvarları. Zaten duvarlarım da, gerçekten aşmak isteyen birisi olduğunda ortadan kaldırabileceğim şekilde büyülenmişti. Denemedin bile… 



O zaman dedim Külkedisi olayım. Külkedisi olursam aramızdaki tüm ayrımlara, olamazlara rağmen varabilirdim baloya, bir sihirli değnek yeterdi ilgini çekebilmem için. Parıldadığımda gözün benden başkasını görmezdi, benden başka hakimiyet kurabilen olmazdı aklında. O zaman merak edebilirdin belki ben ne yapıyorum, neredeyim, mutlu muyum, üzgün müyüm, kızgın mıyım... Belki hep beni arardı gözlerin. Ama sonra Külkedisi olmaktan da vazgeçtim. Çünkü Külkedisi kendisi olduğu için sevilmemişti ki, kendisinden vazgeçip, değişip Sindirella olması gerekti. Oysa ben beni ben olduğum için sevmeni istedim, hayır aşk kırıntılarıyla doyabilen Külkedisi olmaya katlanamazdım. Ben tüm ilgin ile benim ol isterdim. Kırıntılar sanki lütfedilmiş bir iyilik gibi. Prens ayakkabıya o kadar takmıştı ki, ayakkabı olmadan kabullenemedi Külkedisi’ni.”



Kadın konuyu toparlaması gerektiğini hissediyor yine de uzatmadan nasıl toparlayacağını hala bilemiyordu. Anlatmak istediği başka masallar olduğunu hissediyordu, kelimeler pek akmasa da yazmaya devam etti.



“Kırmızı Başlıklı Kız gibi kaygılarımı doldurup sepete sokak sokak mutluluğu ararken kötü kalpli kurda mı sevdalandım peki ben? Tehlikenin farkındaydım aslında ilk andan beri, yine de kurdun cazibesine kaptırdım kendimi ve gözümün önünde olanı göremedim. Kırmızı Başlıklı’nın büyükannesinin yerine geçen kurdu fark edememesi gibi ben de bu tanımlayamadığım bağın beni sürüklediği yeri fark edemedim. Kurda kanmıştım bir kere. Kurt da zaten kendisinden bekleneni yaptı ve etrafta beni kurtarabilecek herhangi bir avcı yoktu.



Sonuç olarak hiç bir masalın içine yerleştiremedim kendimi. Kahramanının ben olduğum masalların alternatif sonlarını da kendi masalıma benzetip onların kahramanlarını da mutsuz ettim.



Rapunzel sonunda saçlarını kısacık kestirdi. Külkedisi kendisi ile Sindirella arasından hangisinin sevildiğinden emin olamadığı, ikisi de olamadığı hep çelişkide kaldığı için antidepresanlara bağımlı kaldı, Kırmızı Başlıklı Kız ise bir daha kimseye inanıp, güvenemediği için kendini astı.



En sonunda ne yapsam bu masalın mutlu sonla bitemeyeceğinin en başından belli olduğunu fark ettim. İçine yerleşebileceğim bir masal aramaktan vazgeçtim.



Ben karınca gibi senden gelen ne bulduysam yuvarlaya yuvarlaya büyütmüşken sen sadece gölgede bekleyip saz çalmışsın, geç oldu ama anladım. Şimdi taşlar yerli yerine oturunca, en ağır taşın hüsran olduğunu fark ediyorum.



Hayat masallardaki kadar basit değildi, bu yüzden bir masal kahramanı olamadığımı da fark ettim. Masalları bıraktım, gerçek hayata döndüm ve kendime ders olsun diye aşağıdaki iki paragrafı yazdım.



<<Bazen her şey çok kolay gibi gözükür, tıpkı masallardaki gibi hikayemizin sonunun mutlu biteceğine inanınırız. Mutlu bitmemesi için bir neden mi vardır zaten? Başlangıçta her şey heyecanlı gelir, yenidir çünkü, farklıdır, monotonluğun içinde bir hareket alanı bulmuşuzdur, hayatımıza sihirli bir değnek değmiştir. Kaptırırız kendimizi bu dalgaya, bir umut yeşertmeye başlarız. Ama masallarda bile büyü zamana ve koşullara hapsedilmiştir, Sindirella gece on ikiyi vurduğunda Külkedisi’ne dönüşür. Pinokyo ancak yalan söylemezse gerçek bir çocuk olabilir. İşte kendi yazdığımız masalda da bir zaman gelir büyü bozulur, heyecan azalır, imkansızlık arttıkça umut solmaya başlar, coşku yerini karamsarlığa bırakır. Masumiyet ve farklılıklar masallarda makbuldür, gerçek hayatta ise standart rağbet görür.



İşler bir kere yolunda gitmiyor gibi hissettikten sonra beklenilen sona doğru hızla ilerlenir. Tamamen kopmasına kadar birkaç ufak temas daha belki. Bazen bir peri yardıma çıkıp gelecek, hepsi kolayca çözülecek gibi gelir. Oysa gerçek hayatta sorunlarınla başbaşasındır. İnsanın kimyası farklıdır, hep yanıltır. Sanki birkaç sihirli söz, bir kaç ortak paylaşım daha, bir sarılış, bir gülüş, yüzyıllık uykudan uyandıracak bir öpücük her şeyi yoluna sokacak gibi durur. Ama sözler söylenmez, gülecek bir sebep, paylaşacak bir şey kalmamıştır ve en ihtiyacımız olmadığı o anda akıl yönetimi devralır ve bir masal daha sona erer…” >>



Kadın yazıyı burada bitirebileceğinde karar kıldı, pek bir şeye de benzememişti yazı gerçi. Kendi masalımda prenses olamadım bari dedi at olayım da bu yazıyı bırakıp tırıs halinde öyküyü terk edip gideyim diye düşündü ve paylaş butonuna basıp, sayfayı kapattı.

Gerhart Hauptmann Hakkında Bir Özetleme

1 yıl olmuş neredeyse buralara uğramayalı..  Gerhart Hauptmann 'ın Dokumacılar kitabını okuyup, yazarın biyografisinden çok etkilendi...

Diri Gömülen