Beklenen gün geldi çattı ve ben hala hazır hissetmiyorum
kendimi. Ne yapacağım? Onca zaman sonra ya bocalarsam? Ya karıştırırsam? Ya
unutursam? Ya devam edemezsem?
Hayatın devam ettiğine inandırdım kendimi, ya ben devam edebiliyor muyum gerçekten? Kurtulmalıyım bu ruh halinden. Normalde böyle endişeler yaşamam pek ama bu kez farklı, burası özel, burası çoktan zihnimin bir köşesine atıp unuttuğum anılarla dolu açılmayı bekleyen bir zaman kapsülü. Ya o kapsül tam da açılmaması gereken zamanda açılırsa…
Hayatın devam ettiğine inandırdım kendimi, ya ben devam edebiliyor muyum gerçekten? Kurtulmalıyım bu ruh halinden. Normalde böyle endişeler yaşamam pek ama bu kez farklı, burası özel, burası çoktan zihnimin bir köşesine atıp unuttuğum anılarla dolu açılmayı bekleyen bir zaman kapsülü. Ya o kapsül tam da açılmaması gereken zamanda açılırsa…
Hani bazı zamanlar olur, zihnimizdeki yapbozun bazı
parçaları eksik olduğu için düşüncelerimizin resmini netleştiremeyiz. Sonra hiç
beklemediğimiz bir anda duyulan bir ses, bir koku, hatırlanan başka bir anı
eksik parçayı yerine oturtur da resim netleşir. Bugün öyle bir gün ve ben her
adımda hatırlamanın ağırlığıyla çöken ruhumla günün sonunda ne yapacağımı
bilemiyorum.
Sahil yolu boyunca bir piyanonun tuşları gibi özenle
dizilmiş çay bahçelerini bu endişelerle geçerken, içlerinden birinden gelen
şarkı sözü ile sıyrıldım düşüncelerimin sebep olduğu dalgınlığımdan.
Buraya vardığıma göre epeydir yürüyor olmalıydım, düşünürken
farkına varmadan bilinçaltım beni buraya sürüklemiş olabilirdi. Şarkı devam
ederken, şarkının çaldığı çay bahçesine doğru yöneldim. Bir çay içer, çay
içtiğim sırada kafamı toparlarım belki diye düşündüm, düşüne düşüne iyice
bunaldığım günlerden sonra kendimi bugün, kaldığım otelden dışarıya atmış,
yürümek iyi gelir karamsar ruh halim dağılır biraz diye düşünmüş fakat yürümeye
başladıktan birkaç dakika sonra aynı düşünceler kafama üşüşmüş, düşüne düşüne
buraya kadar gelmiştim. Düşüne düşüne buraya vardıktan, çay bahçesinin daha az
kalabalık tarafı olan sahile yakın masalarından birisine oturup, kendime bir
çay söyledikten sonra düşünmeye devam ettim. Şarkıyı en son ne zaman
dinlediğimi hatırlamaya çalıştım, başarısız bir girişim oldu. Ahh ne de çok
sever bu şarkıyı, severdi yani… Artık olmadığına göre onunla ilgili her eylem
geçmiş zaman ile kurulmalı. Benim inanamıyor oluşum, onun artık hayatta olmadığı
gerçeğine etki etmiyor.
Yıllar önce yine burada birlikte gerçekleşen bir programda
yollarımız kesişmişti, başlangıçta sadece birer yabancı, bir meslektaş,
sonrasında arkadaş, dost, sırdaş, kardeş olmuş; dertlerimizi, hayal
kırıklıklarımızı, sevinçlerimizi birbirimizle paylaşır olmuştuk. Benim derdim
onun derdi, onun mutluluğu benim mutluluğum olmuştu. Çok özel bir bağ
yakalamış, birbirimizde kendi aksimizi bulmuştuk. O beni bana gösteren bir
aynaydı, yolumu kaybettiğimde kendime geri dönmemi sağlayan yol işaretimdi.
Şimdi bu büyük kayıpla ne yapacağım ben? Anıları tekrar tekrar yaşamak, tekrar
tekrar anlatmak yetecek mi? İlaç olacak mı zaman? Hepsinden önce bu akşam
yıllar öncesinin hayali benimleyken ne yapacağım?
Günlerdir düşüncelere gark olmuş şekilde yaşıyorum, yemek
yiyemiyorum, uyku tutmaz oldu; kafamda nedenler, nasıllar cevapsız kalıp
çaresizlikle kıvranıyorlar. Aslında onu kaybetmediğimizi, onun bize şaka
yaptığını, tüm bunların gerçek olmadığını anlatan rüyalardan derin bir
ferahlamayla uyanıp gerçeğin kabusuyla yüzleşmek zorunda kalıyorum, sanki
olanları engelleyememek benim suçummuş, yaşamakla ona ihanet ediyormuşum hissi
bırakmıyor yakamı.
Onu kaybetmenin acısı boğazımda düğümlenmiş bir hıçkırık,
sesim çıkmadığı için atamadığım bir çığlık günlerdir. Bir ağlasam, ağlayabilsem
gözlerim rıhtıma yükünü boşaltan bir gemi olup içimde biriken tüm isyanı, tüm
acıyı dışarıya boşaltacak. Bunu da başaramıyorum, hala şoktayım belki de.
Faydası yok bu düşüncelerin.
Çayımdan son bir fırt çekip, çayın parasını masaya bırakarak
kalktım. Düşünmemeliyim öyle olsaydı böyle olsaydı diye artık, olan olmuş,
zaman ileriye doğru akmış, geri dönmek artık imkânsız. Acı ama gerçek… Hiç bir
keşke ya da zihnimde oluşturduğum yeni bir son olanları değiştiremeyecek.
Yürüye yürüye, olanları gözden geçire geçire otelime geri
döndüm. Odama vardığımda neredeyse akşam olmuştu, vakit gelmişti, kimse benim
bunalımımı, kederimi umursamayacak; daha önceden yapılan plana uymaya gayret
ederek iki saatliğine de olsa olanları arka plana atacağım. Başarabilirim... O
da burada olsa saçmalamayı kesip oraya gitmemi, günlerini göstermemi söylerdi.
Hazırlanıp odadan çıktım. Programın gerçekleşeceği salona
indiğimde konuklar çoktan gelmişti, alkışlar eşliğinde sahneye yürüdüm. Bir
panik dalgası yükselir gibiydi içimde, hala ya öyle ya böyleleri yenememiştim
tam.
“Çok teşekkür ederim, hepiniz hoş geldiniz. Müsaadenizle
öncelikle sizlerle paylaşmak istediğim bir şey var. Hepinizin bildiği gibi
geçtiğimiz haftalarda çok yakın dostum olan ünlü müzisyen, benim için kardeş
kadar yakın olan arkadaşım hayatın yükünü daha fazla taşıyamadı.”
Duraksadım, kelimeler boğazıma batıyordu, içim sızlıyordu,
herkes konuşmanın devamını bekleyerek bana bakıyordu.
“Mmm bunları konuşmak benim için gerçekten zor kusura
bakmayın, hayatın yükünü daha fazla taşıyamadı ve yükünden kurtulacağı rıhtıma
kadar sabredemeyerek hayatına son verdi. Siz sevenleri için ne kadar zorsa
inanmak benim için bir o kadar daha zor oldu, hala daha zor itiraf etmem
gerekirse. Hayat dolu bir insandı aslında, insanları sevgiyle kucaklayışına,
pek çok insanın hayatına dokunuşuna yüzlerce kez şahitlik ettim, müziğini
konuşturduğunda gözlerindeki parıltı, heyecan inanılmazdı. Son dönemlerdeki
depresyonunu atlatamayıp, hayatını sonlandırmış olması yaptığı en saçma
hareketti. Bunu hala kabullenebilmiş değilim, öyle yakındık ki birbirimize çok
büyük bir parçam eksilmiş gibi hissediyorum.
Bilen vardır aranızda belki yıllar önce yine burada olmuştu
ilk tanışmamız kendisiyle, burada birlikte çalmıştık, kimyamızın o kadar
uyuşması ikimizi de çok heyecanlandırmış sonrasında da sağlam bir dostluk
kurmuştuk zamanla. Bu sabah o zamanları yâd ederek yürüyordum ki sahildeki çay
bahçelerinden birisinden gelen şarkıyı duyduğumda dondum kaldım. En sevdiği
şarkılardan birisi olan şarkının nakaratında şöyle diyor:
“Bir ben miyim perişan gecenin karanlığında
Yosun tuttu gözlerim yalnızlar rıhtımında.
Bütün gece ağladım dalgalar kucağında
Yosun tuttu gözlerim yalnızlar rıhtımında.”
Ben aslında bu akşam sizler için hareketli bir parça çalarak
başlamayı planlamıştım öncesinde, fakat bugün bu parçayı duyduktan sonra “Artık
kimse onun gibi şarkı söyleyemeyecek!” diye düşündüm. Bu beni daha da
hüzünlendirdi bu yüzden ilk parça birlikte yazıp bestelediğimiz, onun onuruna
çalacağım bir parça olacak. Umarım her neredeyse orada daha mutludur, şimdi
sonsuza kadar hoşçakal deme vakti...”
Piyanonun başına oturdum, gözlerimi kapadım, piyanonun
tuşlarında ellerimi gezdirmeye başladım. Bıraktım zaman kapsülü açılsın.
İçinden çıkan ne varsa, gülüşler, hüzünler, kızgınlıklar, hissettiğim acı,
duyduğum öfke sos oldu çaldığım parçaya.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder